Ikinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'Nin Başbakanı Kimdir ?

dunyadan

Global Mod
Global Mod
İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'nin Başbakanı Kimdir?

İkinci Dünya Savaşı, 1939-1945 yılları arasında dünyanın büyük bir bölümünü etkileyen yıkıcı bir küresel çatışmadır. Bu süreçte Türkiye, savaşın dışında kalmayı başarmış ve tarafsızlık politikasını sürdürmüştür. Türkiye’nin savaş sırasındaki liderliği ve bu sürecin zorlukları, tarihçilerin sıkça incelediği bir konudur. Bu dönemde Türkiye'nin başbakanı İsmet İnönü idi. İsmet İnönü, savaş boyunca Türkiye'yi tarafsız bir şekilde yönetmiş, dış politikada denge siyaseti gütmüştür. Bu makalede, İnönü’nün başbakanlık süreci, Türkiye'nin savaşta nasıl bir pozisyon aldığı ve bu dönemde ülkenin karşılaştığı zorluklar detaylandırılacaktır.

İsmet İnönü Kimdir?

İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda önemli rol oynayan bir devlet adamıdır. Kurtuluş Savaşı'ndaki başarıları ve Lozan Antlaşması’ndaki müzakerelerdeki yetenekleri ile öne çıkmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşı olan İnönü, Cumhuriyet’in ilanından sonra çeşitli dönemlerde başbakanlık yapmıştır. 1938 yılında Atatürk’ün vefatının ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır. İnönü'nün başbakanlık dönemi, hem iç politika hem de dış politika açısından zorlu bir süreç olarak tarihe geçmiştir.

Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı'ndaki Tarafsızlık Politikası

Türkiye, 1939 yılında savaşın başlamasıyla birlikte tarafsız kalma kararı almıştır. İnönü ve hükümeti, Türkiye’yi savaşın yıkıcı etkilerinden korumak için bu tarafsızlık politikasını titizlikle uygulamıştır. Ancak Türkiye'nin coğrafi konumu ve stratejik önemi, savaşın her iki tarafının da ülkeyi kendi yanında görmek istemesine neden olmuştur. Türkiye, Almanya ve İtalya'nın Akdeniz ve Balkanlar’daki yayılmacı politikalarına karşı dikkatli bir dış politika yürütmüş; aynı zamanda İngiltere ve Sovyetler Birliği ile de dengeli ilişkiler kurmuştur.

Türkiye’nin Almanya ile İlişkileri

Savaş sırasında Almanya, Türkiye'yi Müttefik Devletlere karşı yanına çekmek için çeşitli diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Özellikle 1941 yılında Nazi Almanyası’nın Balkanlar’daki ilerleyişi, Türkiye’nin bu ülkeyle ilişkilerini sıkı tutmasını zorunlu kılmıştır. Ancak Türkiye, Almanya ile yaptığı görüşmelerde her zaman tarafsız kalacağını belirtmiş ve herhangi bir askeri ittifaka katılmaktan kaçınmıştır.

İngiltere ve Sovyetler Birliği ile İlişkiler

Türkiye, bir yandan Almanya ile diplomatik ilişkilerini sürdürürken, diğer yandan İngiltere ve Sovyetler Birliği ile de görüşmeler yapmıştır. 1943 yılında İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile İsmet İnönü arasında yapılan Adana görüşmesi, Türkiye'nin savaşın sonuna kadar tarafsız kalma politikasını net bir şekilde ortaya koymuştur. Sovyetler Birliği ise Türkiye’nin tarafsızlığını kabul etmek zorunda kalmış, ancak savaşın sonlarına doğru Türkiye üzerindeki baskısını artırmıştır.

İnönü’nün Zorlu Seçimleri ve İç Politika

İkinci Dünya Savaşı, sadece dış politikada değil, Türkiye’nin iç politikası üzerinde de büyük bir etki yaratmıştır. İsmet İnönü'nün savaş dönemindeki yönetimi, ülkenin ekonomik kaynaklarını koruma ve toplumun moralini yüksek tutma üzerine kurulmuştu. Savaşın getirdiği ekonomik zorluklar, halk üzerinde büyük bir yük oluşturmuş, kıtlık ve enflasyon artmıştır. İnönü hükümeti, bu süreçte "Milli Korunma Kanunu" gibi tedbirler alarak temel ihtiyaçların dağıtımını düzenlemiş ve kaynakların adil bir şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Türkiye’nin Dış Politikası

Savaşın sona ermesiyle Türkiye, dış politikasında önemli değişiklikler yapma ihtiyacı hissetmiştir. Savaş boyunca tarafsız kalan Türkiye, özellikle Sovyetler Birliği’nin Boğazlar üzerindeki talepleri nedeniyle Batı Bloku’na daha yakın bir politika izlemeye başlamıştır. 1945 yılında Türkiye, Birleşmiş Milletler’e üye olmuş ve 1947’de Marshall Planı çerçevesinde ABD’den ekonomik yardım almıştır. Bu gelişmeler, Türkiye'nin soğuk savaş döneminde Batı yanlısı bir tutum sergilemesinin başlangıcı olarak kabul edilir.

İkinci Dünya Savaşı Döneminde Türkiye’nin Askeri Hazırlıkları

Türkiye, savaşa katılmama kararı almış olsa da, savaşa hazırlıklı olma durumunu sürdürmüştür. İsmet İnönü hükümeti, ülkenin askeri kapasitesini artırmak için bazı adımlar atmıştır. 1940 yılında askerlik süresi uzatılmış ve askeri harcamalar artırılmıştır. Bu dönemde savunma sanayiine yönelik yatırımlar da yapılmış, ülkenin olası bir savaşa karşı hazırlıklı olması hedeflenmiştir. Ancak savaşın ağır ekonomik şartları, bu hazırlıkların etkinliğini sınırlamıştır.

İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı Sırasındaki Kararları ve Türkiye’ye Etkileri

İnönü'nün İkinci Dünya Savaşı sırasındaki liderliği, Türkiye'nin savaşın yıkıcı etkilerinden korunmasını sağlamıştır. Ancak savaşın yarattığı ekonomik sıkıntılar, İnönü'nün popülaritesini düşürmüş ve savaş sonrasında Türkiye’de çok partili hayata geçiş sürecinin başlamasına yol açmıştır. 1946 yılında Türkiye’de Demokrat Parti’nin kurulması, İnönü'nün tek parti döneminin sona erdiğinin habercisi olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Türkiye’nin Siyasi Durumu

Savaş sonrası Türkiye, demokrasiye geçiş sürecine girmiştir. İsmet İnönü, 1946 yılında yapılan genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında seçime katılmış ve başbakan olarak görevini sürdürmüştür. Ancak Demokrat Parti’nin yükselişi, Türkiye’nin siyasi dengelerini değiştirmiş ve 1950 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti, İsmet İnönü'nün CHP'sini mağlup ederek iktidara gelmiştir. Bu, Türkiye'nin demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.

Sonuç

İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'nin başbakanı olarak tarafsızlık politikasını başarıyla yürütmüş ve Türkiye'yi savaşın yıkıcı etkilerinden korumuştur. İnönü'nün denge politikası, Türkiye’nin savaş sonrası dönemde Batı Bloku'na daha yakın bir dış politika izlemesinin zeminini hazırlamıştır. Ekonomik zorluklar ve iç politikadaki değişimlerle birlikte Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok partili demokratik düzene geçiş yapmıştır. İsmet İnönü'nün bu dönemdeki liderliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin modern tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.