Kırım Göçmenleri Türkiye'De Nereye Yerleşti ?

dunyadan

Global Mod
Global Mod
“Forumdaşlar, size bir göç hikâyesi anlatmak istiyorum”

Hepimizin ailesinde, yakın ya da uzak geçmişinde bir göç izi vardır. Bazılarımızın dedeleri Balkanlardan, bazıları Kafkaslardan, kimilerimizin büyükanneleri Kırım’dan gelmiştir. Benim anlatacağım hikâye ise, Kırım’dan kopup Türkiye’ye sığınan bir ailenin yolculuğu… Bunu size yalnızca tarih kitabından bir sayfa gibi değil, sanki oturup soba başında bir dede anlatıyormuş gibi aktarmak istiyorum. Çünkü göç, sadece coğrafyanın değil, insanın ruhunun da yer değiştirmesi demek.

Göç yolunda bir baba: Stratejik kararların ağırlığı

Hikâyemizin başında, Ahmet adında bir baba var. Kırım’dan yola çıkarken, ardında yanan evleri, tarumar olmuş tarlaları ve belirsizliği bırakıyor. Onun gözlerinde bir erkekten beklenen o “çözüm odaklı” bakış var. Çocuklarını ve eşini güvenliğe ulaştırmak için haritalara bakıyor, kervan yollarını hesaplıyor, kiminle birlikte yola çıkarsa daha az tehlike yaşayacaklarını tartıyor. Ahmet, “Biz nereye gitsek, hangi şehirde toprağımızı yeniden ekip, alın terimizle ekmeğimizi kazanabiliriz?” sorusunu aklında döndürüp duruyor. Ona göre göç, yalnızca hayatta kalma değil; yeni bir hayat kurma stratejisidir.

Bir annenin kalbi: Empatiyle kurulan bağ

Yanında, eşi Ayşe var. Ayşe’nin gözleri sürekli çocuklarında. Yolda düşen, yorulan, aç kalan komşu çocuklarını da kendi evladından ayırmıyor. Kadınların göçteki en büyük yükü, sadece eşyaları değil, kalplerinde taşıdıkları yaralı ruhları iyileştirmektir. O, göçün stratejik planını yapmaz belki; ama yol boyu gözyaşını silen, aç çocuğa ekmeğini bölen, yabancı bir köyde ilk kez karşılaştığı kadına sıcak bir tebessümle “biz de göçmeniz” diyerek gönül köprüsü kuran kişidir. İşte Kırım göçmenleri Türkiye’de nereye yerleşirse yerleşsin, o yerleşim yerinin halkıyla bağlarını kadınların bu empati gücüyle kurdular.

İlk durak: Osmanlı topraklarında umut arayışı

Kırım’dan gelenlerin büyük kısmı 18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı topraklarına ayak bastı. Trabzon’dan Samsun’a, oradan Sinop’a; Karadeniz’in kıyıları onlara önce bir nefes oldu. Ahmet’in ailesi de önce Samsun kıyılarına çıktı. Birkaç gün boyunca limanda çadırların altında kaldılar. Çocuklar toprağa alışmaya çalışırken, büyükler “acaba burası mı, yoksa içerilere, Ankara’ya, Eskişehir’e mi gitsek?” diye düşündüler. Çünkü kıyılar güzeldi ama güvenli miydi? Hem de iş imkânı nerede daha çoktu? İşte burada babaların stratejik aklı devreye girdi: Toprak nerede verimliyse, hayvan nerede otlayabilirse, göçmen oraya yöneldi.

Anadolu’nun kalbi: İç bölgelere doğru yolculuk

Kırım göçmenlerinin önemli bir kısmı İç Anadolu’ya yöneldi. Konya, Eskişehir, Ankara ve Kayseri… Buralarda onlara toprak verildi. Ahmet’in ailesi de Eskişehir yakınlarına yerleşti. Burada Kırım’dan getirdikleri tarım bilgilerini uyguladılar, at yetiştirdiler, buğday ektikleri tarlalara bakarak “işte yeniden kök salıyoruz” dediler. Erkekler tarlayı sürerken, kadınlar komşu köylerden gelenlerle imece yaptı, yeni dostluklar kurdu. Ayşe’nin sıcaklığı, köylü kadınların kalbini kazandı; “yabancı” denilen insanlar artık “bizim Kırım komşuları” oldular.

Marmara’nın bereketi: Göçün bir başka durağı

Bir kısmı ise Marmara’ya, özellikle Bursa, Balıkesir ve Yalova’ya yerleşti. Oralar yeşildi, sulaktı. Ahmet’in kardeşi Hasan ailesiyle Bursa’ya gitti mesela. Zeytinlikler arasında, ipek böcekçiliği yapan köylülerle omuz omuza verdi. Hasan, “burada da çocuklarımız büyür, torunlarımız doğar, Kırım’dan getirdiğimiz şarkılarımızı onlara söyleriz” dedi. Ve öyle oldu. Bir akşam köy meydanında kemençe eşliğinde bir Kırım türküsü yükseldiğinde, köylüler sustu, dinledi ve sonra kendi türkülerini söylediler. İki kültür yan yana, aynı sofrada buluştu.

Göçün çocukları: İki kimliğin arasında büyümek

Ahmet’in çocukları büyüdükçe, iki dünyayı da taşıyan gençler oldular. Evde Kırımca konuşup köyde Türkçe öğrenerek iki kimliği aynı anda yaşadılar. Bir yandan “biz Kırım’dan geldik” dediler, öte yandan “bu toprak bizim vatanımız” diye hissettiler. Göçmen çocukların kalbi ikiye bölünmez aslında; iki parça birleşip daha güçlü bir bütün oluşturur. Bu yüzden bugün Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan Kırım göçmenleri, hem Kırım’ın acılarını hem de Anadolu’nun sıcaklığını beraber taşır.

Bir erkeğin stratejik bakışı, bir kadının empatik dokunuşu

Hikâyede Ahmet’in stratejisi olmasa aile belki aç kalır, savrulurdu. Ayşe’nin empatisi olmasa yeni topraklarda kök salmak bu kadar kolay olmazdı. İşte göçte erkeklerin çözüm odaklılığıyla kadınların empatik yaklaşımı birleşince, “yerleşim” sadece bir adres değil, aynı zamanda yeni bir yurt oldu. Ahmet’in aklıyla Ayşe’nin kalbi, Kırım göçmenlerinin Türkiye’de nereye yerleştiğinin değil, nasıl kök saldığının da cevabını verdi.

Forumdaşlara sorular: Sizde göç hikâyesi var mı?

Ben bu hikâyeyi yazarken gözlerim doldu, çünkü hepimizin içinde bir göçmenlik hikâyesi saklı. Peki sizin ailelerinizin böyle bir hikâyesi var mı? Dedeleriniz, nineleriniz nereden geldi? Göçün stratejik tarafını mı daha çok hatırlıyorsunuz, yoksa anneannelerinizin kurduğu dostlukları, gözyaşlarını ve tebessümlerini mi?

Son söz: Göç, bir vatanı kaybetmek değil; yeni bir yurt inşa etmektir

Kırım göçmenleri Türkiye’nin dört bir yanına dağıldılar: Karadeniz kıyılarında, İç Anadolu’nun ortasında, Marmara’nın bereketli ovalarında, Ege’nin dağ köylerinde… Ama her yerde aynı şey oldu: Stratejik akıl ve empatik kalp bir araya geldi. Göç, yalnızca yer değiştirmek değil, hatıraları ve umutları beraber taşımaktır. İşte bu yüzden, bugün Türkiye’nin pek çok şehrinde Kırım göçmenlerinin izlerini görebilir, onların hikâyelerinde kendi ailelerimizin gölgesini bulabiliriz.

Şimdi sözü size bırakıyorum forumdaşlar… Sizin hikâyeniz nereden başlıyor?